Hiç bir yetişkin,bugüne kadar; özelliklede erken çocukluk dönemindeki çocuğu ile girdiği bu amansız mücadeleden kazançlı çıkmamıştır.Böyle bir mücadeleye girmiş ve kendince bu mücadeleyi kazandığını zanneden anne-babalar,çocuklarının ruhunu kaybetmektedirler de haberleri yoktur.Bu açıdan bakıldığında,Anadolu pedagojisinde önemli olan,çocukla inatlaşma ve mücadele içine girmek değil,aksine çocukla işbirliği yapabilmek için imkanlar oluşturma becerisine sahip olmaktır.
Gerçek ,bir hikaye
O kadar hassas davranıyormuşum ki çocuğumun hissetmesine izin vermeden,onun hissedeceği bir şeyi önceden hissedip tedbirini alıyormuşum.Böylece oğlum kendi yaşam sürecini hissetmeden büyüyormuş.İşin daha dramatik yanı,oğlumun benim bu telaşımı ve ne yapmaya çalıştığımı anlamıyor oluşuymuşta,farkında bile değilmişim.Mesela şu kadar saattir yemek yememiştir,mutlaka yavrum acıkmıştır diye düşünüyordum.Hemen onun açlığını gidermek için yemek hazırlıyordum ve koşuşturmaya başlıyordum peşinden.Oğlumun açlık hissetmesine izin vermiyordum.Çünkü onun yerine zaten ben düşünüyordum.Onun kendini hissetmesine izin vermediğim için de doğal olarak ne acıktığını hssedebiliyor,ne de yemek karşısında beklediğim iştahı sergileyebiliyordu.Ama ben onu iştahsız zannediyordum.Aslında çocuğumun hayatına bu kadar girerek yaptığım şey,onun kendisin yaşamasını ve hissetmesini önlemekmişte anlayamamışım.
İyi niyetlerle çıkılan yollar, ne kadar yıpratıcı sonuçlar ortaya çıkartıyormuş meğer.Çocukların hayatı yaşamasına izin vermek lazım.Kendi korkularımızı onlara yansıtarak aldığımız tedbirler,kişiliklerinin sağlam bir zemine oturmasını engellemiş oluyor ve biz bunu fark edemiyoruz.
Bir gün engellendiği,izin verilmediği ölçüde isyan ediyor çocuk.Sonrada adı "Asi evlat" oluyor.
Unutulmamalıdır ki , çocuğun duygu dünyasındaki her bir "iç düzen" belli bir sıraya ve ölçüye göre gerçekleşmektedir,bu sessiz ve mütevazi iç yapılanmaya aşırı müdehalede bulunmak,çocuğun kişilik yapılanmasına zarar vermekten başka bir işe yaramaz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder